Bazen bir ülkenin bütün gerçekliği, bir camekanın önünde duran tek bir insanın bakışında saklıdır. Cebindeki birkaç bozuk parayı avucunda çevirirken hissettiği ağırlık, aslında yalnızca metalin değil; hayatın yüküdür.
Geçtiğimiz günlerde okuduğum şiirsel birkaç satır, tam da bu yükü anlatıyordu. İşsiz kalmış bir baba… Kızına oyuncak, oğluna okul ihtiyaçlarını alamamanın sıkıntısıyla yutkunan bir adam… Eve dönerken huzurunu yolda bırakmış bir yürek…
Belki de bu yüzden, bu satırlar aklımdan çıkmadı. Çünkü bu hikâye, bugün Türkiye’nin birçok sokağında sessizce yaşanıyor…
Ekonomik Gerçeklerin Sessiz Tanıkları
Evet, son yıllarda hepimiz ekonomik zorluklardan söz ediyoruz. Fiyatlar artıyor, alım gücü zorlanıyor, özellikle dar gelirli aileler geçim mücadelesinin her basamağında daha fazla nefes tüketiyor.
Ama mesele sadece ekonomi değil.
Mesele insanların içinde taşıdığı görünmez hesaplar…
Market sepetini yarım bırakıp geri dönen anneler,
Çocuğunun okul giderlerini düşünürken omzu çöken babalar,
Ay sonunu getirmek için kendi ihtiyaçlarını unutan gençler…
Bu insanlar birer istatistik değil; hepimizin bildiği, gördüğü, hatta belki de kendi içimizde taşıdığı yaşamlardır.
Bir çocuğun yüzünü güldürememenin verdiği hüzün, ekonomik terimlerle ölçülemeyecek kadar derin bir duygu.
Türkiye’de pek çok ailenin yaşadığı sıkıntı; sadece maddi değil, manevi bir yük. Bir evin kapısı aralıksa, oradan soğuk hava kadar sessizlik de girer. Çocuklar da bazen büyüklere ait kaygıları olduğundan erken öğrenir…
Toplum Olarak Ne Yapabiliriz?
Bu yazıyı kimseyi kırmak, suçlamak ya da ağır konuşmak için kaleme almadım. Aksine… Bugün biraz daha anlayalım, biraz daha fark edelim, biraz daha yan yana duralım diye. Vicdanlarımıza bir ses de biz verelim diye yazmaya devam ediyorum…
Bir ülkede herkesin hayatı aynı kolaylıkta ilerlemez. Ama zorlananı görmek, hissetmek, fark etmek mümkündür. Hatta buna mecburuz da…
Bir komşunun kapısını çalmak,
Bir öğrencinin masrafına omuz olmak,
Bir babanın yükünü bir cümleyle bile hafifletmek…
Toplum böyle zamanlarda güçlü kalır.
Bir ülkenin gerçek dayanıklılığı, rakamlarda değil; insanların birbirine bakışındadır.
Camekanın önünde duran o baba, aslında bize bir şey anlatıyor:
Hayat hepimiz için aynı değil, ama birbirimizi anlamak hepimizin elinde.
Belki bugün zor günlerden geçiyoruz.
Belki herkes kendi içinde sessiz bir mücadele veriyor.
Ama bu ülkenin en güzel yanı, zorluğu paylaşınca hafifleten bir vicdana sahip olmasıdır.
Karanlığı görerek değil; birbirimizin ışığı olarak ilerleyeceğiz.
Ve bazen…
Bir çocuğa alınan küçük bir oyuncak bile, bir ailenin yarınlara inancını geri getirebilir.
