Antalya’da teleferik kazası, İzmir’de sokak içinde kaçak elektrikten kaybettiğimiz iki can, Bolu Kartalkaya ve Bursa Uludağ’ da otel yangınlarında kaybettiğimiz canlar, sayıları değişkenlik gösterse de neredeyse artık su gibi, ekmek gibi kaderimiz olmuş trafik kazaları, maden kazaları, Erzincan İliç vakası derken şimdi bir de çalışkan, iyi bir aile çocuğu, iyi bir baba, iyi bir belediye başkanını elim bir kazaya kurban verip de yazıyoruz bu yazıyı.
Allah sonumuzu hayırlara çıkarsın!
Hatırlarken bile halen ateşi basıyor inanın.
Bu mu gerçekten âleme nizam verme ülküsüyle canını dişine katarak şehit düşüp, bu topraklara sıradağlar gibi sıralanan ataların çocuklarının kaderi?
Ne ders alması, ne ders çıkarması!
Tüyü bitmemiş yetimin hakkı diye dilimize doladığımız devletten onlarca maaş alıp gereğini yapmayan, bilirkişilik yapıp hakkı gözetmeyen, krediler, teşvikler alıp da işini düzgün yapmayıp sonra timsah gözyaşları akıtan ve bunca gözyaşına sebep olan, ihmali olan kim varsa Allah daha beterini kendi ocaklarında yaşatsın inşallah!
Altı kaynayan bir kazan gibi fokurdayan lavların üzerindeki bu vatan topraklarında asırlarca hakkı hukuku gözeterek dünyaya nizam vermeye kalkan devletlerden şu geldiğimiz noktaya bakınca kahrolmamak mümkün mü?
İşini kim iyi yapıyorsa işi ona yaptırıp, dinine, milliyetine bakmayan ecdadın kanatları altında gerek mimari, gerekse ahilik kültürü gibi ahlaka dayalı iş dünyası oluşturmuş, karıncanın hakkını bile gözeten bir hukuk sistemini bütün dünyaya hediye etmiş bir dünden, bugünlere kalan bakiye elbette bu olmamalıydı.
Buna dayanmak, bütün bunlara razı olmak gerçekten çok acıtıcı.
Ülkemize bunları reva görenleri kınamanın, yüzlerine tükürmenin artık suç olmayan birçok yolu var ve en azından kalbimiz ile razı olmadığımızı buradan da ifade ediyorum.
Fırıncıysanız ürettiğiniz ekmeği temiz ve hilesiz yapmadan hâkimden adalet istemeniz, doktordan ilgi istemeniz yüzsüzlüktür. Önce kendiniz, her birimiz işimizi düzgün yapacağız ki düzgün kişiler bulalım karşımızda. Kötü ekmek yiyen, aşına haram karıştırmış olandan iyi iş beklemek mümkün mü?
Devlet dediğimiz güç, ne kadar büyük olursa olsun herkesin başına kolluk gücü dikip, kontrol edemez ki. Ama kalbimiz varsa, vicdanımız varsa onların diyeti, onların yarın yüce mahkemede yakamıza yapışmamaları için onlara karşı dürüst olmak, en başta her organımıza olduğu gibi onlara karşı da dürüst olup, iyi kullanmak mecburiyetimiz olduğu akıldan bir an olsun çıkmamalı.
Biz çok eskilerde değil, iki asır öncesine kadar sınırlarımızın çok ötelerine bile nizam getiren bir topluluktuk. Ne ara böyle olduk, ne ara küçülüp, ayarlarımızı kaybettik de bunu bile sorgulatmıyorlar ve halen hamaset yapıyorlar ya.
Güneş balçıkla sıvanmaz bilesiniz!
Bu millet Yüce Yaradan’ ın sevgilim dediği son peygamberinin duasını almış bir millettir. En dara düştüğü zamanlar düştüğü yerden kalkmasını bilmiş ve eskisinden çok daha güçlü doğrulmasını bilmiş bir topluluktur. Bu yüzden günü kurtarmaya çalışanlar, mış-miş gibi yapıp eyyamcılığa sığınanlar, aklınızı başınıza alın.
Bir kere hepimiz ölecek yaştayız bakın.
Çağın bilge lideri gördüğüm merhum Aliya İzzetbegoviç’ in hatırlatmasını da unutmayalım. “Önemli olan yalnızca onurlu hayat değil, onurlu ölümdür. Bu ikisi birbirine bağlıdır. Ölüme saygı duymamak, hayata saygı duymamanın bir sonucudur.”
Merhum Zeyrek, işine, eşine, hayata saygılı biriydi ki o saygıyı o vedasında da aynıyla gördü. Siz de yaşanan bunca elim ölümlere biraz olsun saygı duyuyorsanız işinizi o saygı çerçevesinde yapınız ki saygınızı görelim. Yoksa gömüldüğünüz toprak bile yapışır yakanıza bilesiniz.
Bir kez daha elim kazalarda ciğeri yananlara metanet, gidenlere rahmet dileklerimi sunuyorum.
Erdal ÇİL