Lig, lig olalı böylesi bir rekabetsiz sezon yaşamadı.
Ligin tepesini kastediyorum zira alt tarafı ayrı bir hikâye.
Zirve yarışının bu kadar rekabetten uzak olmasının sebebini ise öyle bir yerlerde karanlık, kirli yapılanmalara bağlamıyorum.
Kimse öküzün altında buzağı aramasın!
Toplum olarak iliklerimize kadar sinen eyyamcılık, futbola da sirayet etti, hiç olmadığı kadar büyüdü, kurumsallaştı ve bu işlerin çatısı sayılan TFF’ nu etkisiz hale getirecek kadar da canavarlaştı.
Feryatlar arşa yükseliyor, Rizespor başkanı çıkmış ortalığı yıkıyor, TFF’ den çıt yok!
Hâlbuki 16.5.2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un Amaç başlıklı 1. Maddesi aynen şöyle başlar: “Bu Kanunun amacı; her türlü futbol faaliyetlerini milli ve milletlerarası kurallara göre yürütmek, teşkilatlandırmak, geliştirmek ve Türkiye’yi futbol konusunda yurt içinde ve yurt dışında temsil etmek üzere, özel hukuk hükümlerine tabi, tüzel kişiliğe sahip, özerk Türkiye Futbol Federasyonunun kurulması, teşkilat, görev ve yetkilerine ait esas ve usulleri düzenlemektir.”
Bu amaçla oluşturulan Türkiye Futbol Federasyonu Statüsünün yine Amaç başlıklı 2. Maddesinde de şunlar yazar: “TFF’nin amaçları: a) Türkiye’deki her türlü futbol faaliyetini teşkilatlandırmak, düzenlemek ve denetlemek;”
Her yılın olduğu gibi bu yılın da bir şampiyonu olacaktı ve en otoriteler bile haftalardır laflarını eveleyip gevelerken bunun adının Trabzonspor olduğu o kadar açık belliydi ki…
Rakiplerin için talihsizlikler peş peşe gelir. Sen çok iyi transferler yapamamış olsan bile rakiplerinin yaşadığı bu olumsuzluklar sebebiyle rüzgâr senden yana eser ve ipi göğüslersin. Bu rastlanılan bir durumdur ama bu yılı farklı kılan çok daha farklı etmenler var ve bunlar tahmin ediyorum ileride çok konuşulacak.
Varsın birileri ileride yine büyük büyük laflar ederek konuşsunlar. Biz şuraya şimdilik küçücük bir şerh koyalım da…
Sezon başından bu yana Trabzonspor’un rakipsiz kalmasına azami dikkat edildi. 9. Haftada iç sahada alınan 3-1’ lik Fenerbahçe maçı sonrası elde edilen liderlik hiç el değiştirmeden sürekli açık ara sürdü. Ciddi rakip olabilecek, büyük dediğimiz takımların hepsinin durumları da tarihlerine şapka çıkartacak cinsten trajikomik olaylarla dolduruldu. Dolduruldu diyorum çünkü asırlık kulüplerde eyyamcılık o kadar bariz görüldü ve güçlü kurumsal yapıları bile o denli etkisizleştirdi ki, resmen bu yılın gitmesine bizzat kulüplerin kendi dinamikleri çalıştırılmayarak müsaade edildi. Yönetimler o denli saçma sapan işlere imza attılar ki, yarın kendilerinin bile inanamayacakları kadar basit ve bariz hatalardı bunlar. Çünkü spor kamuoyunda geliştirilen algı, nasılsa bu lig bu sene bitmişti ve bütün hazırlıkların önümüzdeki yıla göre planlanması gerekiyordu.
Ciddi rakiplerinin bu eyyamcı zihniyetle bertaraf edilmesinden sonra sıra, diğer takımların bir kazaya sebebiyet vermelerinin önüne geçmeye gelmişti. Burada da eyyamcı kadrolara ihtiyaç vardı. Öyle ya birleşik kaplar misali bir topluma sirayet eden bir hastalık, bünye sağlam değilse kısa zamanda bütün vücuda yayılırdı. Eyyamcılık sadece büyük dediğimiz takımların yönetici kadrolarına mı sızmıştı sadece? Hakem camiası, gözlemciler, spor yazarları, yorumcuları falan derken hastalık futbolun çatısı dediğimiz TFF’ na kadar yayılmıştı.
Haftalar ilerledikçe Trabzonspor’un üzerindeki baskı gitgide artıyor, çok daha kolay kazanabilecekleri maçlara bile büyük bir baskı altında çıkıyorlar, bunu da fırsat bilen kimi takımlar ise bunu değerlendirerek bir çelme olsun takabilir miyiz hesabıyla var güçleriyle çıkıp oyunlarını oynuyorlardı ama işte bu kategorideki eyyamcı tayfasına burada iş düşüyor ve gereğini yapıyorlardı.
Eyyamcılık illetine rağmen şunu da açıkça ortaya koymak gerek.
Kimse Abdullah Avcı’nın futbol kariyerine, anlayışına laf söyleyemez. Yine kimse de Uğurcan, Dorukhan, Abdülkadir, Edin Visca, Cornelius, Bakasetas gibi oyuncuların kalitesini ve samimiyetlerini tartışamaz. Bu saydıklarımın, eyyamcıların sebep olduğu ve kendilerini rakipsiz bırakma çabalarına karşı sahada sergiledikleri mücadele gerçekten her türlü övgüyü hak ediyor.
Bazı sözümona futbol adamları ise Trabzonspor’a şampiyon demek için ille de 25. Haftadaki Konyaspor maçını beklemeyi seçmişlerdi. Ola ki bir yanlışlığa yol açarlar, bir çuval inciri yok ederler falan filan.
O maçın sonucu ne olursa olsun zaten işin bir kazaya kurban gitmesi mümkün değildi. Kaldı ki iki takım arasındaki kalite, tecrübe, puan farkı da açık ara hep Trabzonspor lehineydi. Eyyamcıların zaten elini güçlü kılan Trabzonspor’un peşine ille de birisi takılacaksa hem puan olarak, hem mali olarak arada uçurumlar kadar fark olan bir takımın takipçi olmasıydı. Kadro değeri 107,13 Milyon Euro olan Trabzonspor’a, kadro değeri sadece 31,63 Milyon Euro olan Konyaspor’un ne derece zorlayabileceğini tahmin etmek çok da zor değildi.
Burada sırası gelmişken şunun da altını çizelim ki bu sene gerek Konyaspor, gerekse İlhan Palut yaptıkları işlerle efsane ortaya koydular. Konyaspor yönetimi, kurumsal hamleleriyle resmen Anadolu Bozkırlarına imzalarını öyle bir gösterişsiz, öyle bir içtenlikle atıyorlar ki bence bu seneki şampiyonluk kupasının çok ötesinde, çok daha kalıcı ve akılcı.
Sporun her türlüsü gibi futbolu da mücadele ve rekabet besler. Bu sene eyyamcılık illetinin pençesindeki TFF, ligin en güçlü takımını şampiyon yapmış olsa bile güçlü ve büyük yapamamıştır ve bunun da vebalini önümüzdeki yıllarda çok yaşayacaktır.
Kolay maçları bile çok zorlanarak kazanabilen Trabzonspor’ un üzerinde bu sene eyyamcı zihniyetin onu rekabetten uzak tutmasının eksikliği fazlaca hissedilecektir. Umarım yarın Avrupa arenasında, sadece kendiyle mücadele etmesine fırsat bırakılan şampiyonumuzun bu eksikliği başlarına bela olmaz.
Gerçi TFF Yönetimi görevde olurlar mı gelecek yıl bilemiyoruz ama olmasalar bile vicdanlarıyla beraber bunun vebalini daha çok taşırlar gibi geliyor.
Rekabetten uzak süper ligin yayın değerinin de nerelerden nerelere gerilediği, önümüzdeki günlerde yapılacak yeni yayın ihalelerinde rakamların nasıl oluşacağı, eskiden uluslararası büyük şirketlerin iştahını kabartan bu ihaleye şimdi kimlerin iştirak edeceği de ayrı bir merak konusudur.
Tabii söz konusu kamu kaynaklarının etkin ve verimliliği söz konusuysa buna TFF yöneticilerinin de ne ölçüde katkılarının olacağı umarım kamuoyunun da dikkatinden kaçmayacaktır.
Ahmet Çalık Sezonunun şampiyonu, rekabetsiz ligin rakipsiz şampiyonu Trabzonspor’u ve yaptığı başarılarla gönüllere taht kuran Konyaspor’u kutluyor, Allah bir daha böylesi rekabetsiz bir ligi futbolseverlerimize göstermesin diliyorum.
Erdal ÇİL
cerdal48@gmail.com