Bazılarımız görmek istemese de, bazılarımız görüp alışmak da zorluklar çekiyor olsa da yeni hükümet etme sistemi özellikle kriz dönemlerinde acı çekiyor olsak da gözümüze gözümüze giriyor, batıyor.
Ülkemizde yaz mevsimi özellikle güney ve batı bölgelerimiz için orman yangınlarının, kuzey bölgelerimizde ise sellerin beklendiği mevsimdir. Kışları ise kar ve buzlanma haberlerinin beklentisiyle geçer.
Günümüzde teknolojinin imkânları sayesinde çoğumuzun elindeki akıllı cihazlarla bile yağmurların ne zaman nerelerde başlayacağını, kar yağışının nerede daha etkili olacağını, ne kadar süreceğini rahatlıkla görebiliyoruz. Ancak son yaşadığımız felaketlere bakınca yaşadığımız şoklar ve daha da ilginci geçmişle mukayese edilemeyecek kadar olan hazırlıksızlık manzaralarımız, gerçekten derin düşüncelere sevk etmede bizleri.
2017 referandumu sonrası 2018 de resmen yeni hükümet sistemi hayata geçti. Özellikle küresel pandemiyle ve yine tüm dünyayı etkileyen mali çalkantılarla bu sistemde karşılaşmamızın büyük bir şans olduğunu bile düşündük. Sandık ki artık yukarıda daha çabuk alınan kararlar periferde daha çabuk icra edilecek, daha hızlı yol alacak, daha hızlı kriz çözecek, daha hızlı büyüyecektik.
Geçirdiğimiz üç yılda bazı alanlarda baş döndürücü seviyelerde hızlı hareket ettiğimiz, kamuya ait kimi kaynakların hızla ortaya çıkarılmaları, el değmemiş kimi atıl potansiyelin hızla gündeme gelmesi, yıllardır üzerine kalın bir çizgi çekip buzdolabına attığımız netameli konuların özellikle dış politikada dillendiriliyor olabilmelerini bile bu sistem değişikliğiyle birlikte ele almamızın çok da yanlış olmayacağı düşüncesindeyim.
Son üç yılda yaşadığımız deprem, sel baskını, orman yangını ve kar yağışlarının neden olduğu krizlere bakınca da yeni sistemin de yaramıza merhemliği konusunda ciddi düşünmeye başladık.
2004 yılında yürürlüğe konulan büyükşehirler yasası ile illerdeki neredeyse bütün icra yetkileri büyükşehir belediyelerine geçmişti. Akabinde yapılan yerel seçimlerde de bu belediyelerin bir bölümünü muhalefetin kazanması ile illerde devlete ait bütün kamu kurumlarının hareket kabiliyetleri bir bakıma kısıtlanmış ya da muhalif belediyenin insiyatifine bırakılmıştı.
O aksaklığın üzerine gidileceğine bırakıldı ve sorun gittikçe büyüdü. 2018’deki yeni hükümet sistemi daha güçlü olmasına karşın büyükşehirlerle aradaki sorun gittikçe büyüyor ve en kritik dönemlerde içinden çıkılamaz bir krize dönüşmesi de kaçınılmaz oluyor.
Yazın büyükşehirlerde orman yangını çıkması, sel baskını olması ya da kışın aşırı soğukları, kar yağışı gibi olaylar bile yerel yönetimle merkezi hükümeti bir araya getirmek şöyle dursun karşı karşıya getirmekte. Böylece olan ülkemize, olan vatandaşımıza olmaktadır.
Yeni sistem nereden bakılırsa bakılsın bir işbirliği ve uzlaşı sistemidir ve bunu zorlamaktadır. % 50 +1’ e giden her yolu meşrulaştırmaktayken koparılan fırtınalara bakılırsa yeni siyasi krizlere kapı aralanmaktadır. Bırakın yukarıdaki uzlaşı, ittifak arayışlarını, büyükşehirlerdeki sel, yangın ve kar tehlikesi bile bu uzlaşıyı, yaşadığımız küçücük beldelerde bile gerçekleştirmekte zorlanmaktadır. Yarın muhtemel bir deprem, bir savaş veya daha büyük bir felakette bu kopukluğun faturasının nasıl çıkacağını tahmin etmek için müneccim olmaya da gerek yok sanırım.
Bu ülke, bu millet ne orman yangınlarını ilk kez görüyor, ne de kar yağışının olumsuz etkilerini ilk kez yaşıyor.
İlk kez yaşadığı, devlet diye gördüğü kurumlardaki kutuplaşma, duyarsızlık ve politik taassubun bu denli öne çıkmasıdır.
Vilayetlerde krizlere yönelik komisyonlar oluşturulup toplantılar yapılıyor ve belediyeler çağrılmıyor ya da çağırılmalarına rağmen iştirak etmiyorlarsa devlet, gereğini yapmalıdır ve gereğini yaptıkça devlettir.
Dün gece 03.00 de Muğla’da kar yağışı başladı ve sabah saatlerinde belediyeden telefonlarımıza gelen mesajda kar yağışı nedeniyle toplu taşıma seferlerinin durdurulduğu bildirilmiştir.
Toplu taşıma seferlerinin iptaliyle kamu kurumlarının personelinin nasıl ulaşım sağlayacağı, kamunun nasıl görev yapabileceği sorusu bütün gün cevap aramıştır. Valilikten bu yönde bütün çalışanlara dair bir idari izin duyurusu olmamışken belediyenin yaptığı bu toplu ulaşım engeli, kamuya yönelik bir engelleme girişimi değilse de ne olarak görülmüştür?
Bir sürü sağlık çalışanı, temel ihtiyaç maddesi üreticisi, satıcısı, bir sürü kamu görevlisi dün belediyenin öğle saatlerindeki ikinci mesajına kadar geçen tahmini beş altı saatlik süre zarfında ikilemi yaşamış, kamu faaliyetleri kesintiye uğramış ya da kendi imkânları dâhilinde kimi riskleri göze alma pahasına çıkıp görevlerine gitmişlerdir.
Kısaca dün valilik Muğla’da engelli ve hamile olanlar dışında bütün kamu görevlilerini göreve çağırdı ama belediye bunu iki şekilde engelledi. Bir, toplu ulaşımı durdurarak, iki; günler öncesinden belli olan kar yağışına karşı hazırlık yapmayarak ve göreve gidecek olan kamu görevlilerinin hayatını riske atarak.
Vatandaş yeni sisteme nasıl baktığını sandıkta gösterecek ama şimdi sıra kamuda ve kamu bakalım en basitinden dün Muğla’da yaşanan bu aksaklığa karşı sistemi nasıl çalıştıracak ve ne yapacak onu göreceğiz.
Pazar esnafının sattığı ürünü az bir ucuz fiyata düşürdüğünü göstermek için bağırarak söylediği bir söz vardır ve bir gün içinde yaşadıklarımıza bakarak onu hatırladım:
“Yağmur yağdı, böyle oldu!”
Bir yağmurluk, daha doğrusu bir kar yağışı kadar mıydı sevgimiz?
Ve onu da unutacak mıyız kar yağışı bitince ve hiç yaşamamış mı olacağız yaşadıklarımızı.
Erdal ÇİL
cerdal48@gmail.com