Amasya evden eve nakliyat Artvin evden eve nakliyat Aydın evden eve nakliyat Balıkesir evden eve nakliyat Batman evden eve nakliyat Bayburt evden eve nakliyat Bingöl evden eve nakliyat Bitlis evden eve nakliyat Burdur evden eve nakliyat Çanakkale evden eve nakliyat

Erdal Çil
Köşe Yazarı
Erdal Çil
 

BİR ÖĞRETMENLER GÜNÜ HATIRASI

Öğretmenler Günüydü. Hepimizin unutamadığı, adları geçtiğinde hep saygı ile hatırladığı bir öğretmeni vardır gönlünün en müstesna yerlerinde. Ayağa kalkma, ayakta durma çabasının en yoğun olduğu bir döneminizde ya elleri yetişmiştir imdadınıza ya da sözleri şimşek gibi çakmıştır zihninizde de düşmemişsinizdir, ayakta kalmış, yürümüşsünüzdür. Sadece bu yüzden bile gönüllerinizin en müstesna yerlerini çoktan hak etmişlerdir etmesine de böylesine hayatınızda iyi, güzel izler bırakabilmiş insanların da derinlerde bir yerlerde, elden ayaktan uzak kalmalarına da sizi bilmem ama gönlüm hiç razı olmuyor. Bu yüzden yılda bir ile de yetinmem ve fırsat buldukça gider kapılarına dayanır, ellerini başıma koyarım. Geçtiğimiz 24 Kasım’ ı vesile kılıp buyur edildiğim evinde onu izlerken, dinlerken bu duygularla baktım gözlerinin içine.  Neler görmüşler, yaşamışlar ve çekilmişlerdi köşelerine. Ve ne kadar boş bırakmışlardı dışarıyı. Yerlerini sürülere, çığırtkanlara, yapmacık ilişkilere, süslü sözlere bırakmışlar, kapılarını pencerelerini sıkıca kapayıp kapanmışlardı odalarına. Bıraktıkları öğretmenler odalarını arada bir değil, sadece bir defa gidip çok değil bir saat bile kalabilseler bilmem görüp duyduklarına kalp sağlıkları ne kadar müsaade ederdi.  Ne kadar tahammül edebilirlerdi o odalarda, okullarının koridorlarında gördükleri insan manzaralarına? Okulların bu kadar sürülerin istilasına uğradığı bir ortamda sokaklar, iş hayatı, evler ne kadar güvende olabilirdi ki? Kaldı ki okulu, sokağı, evleri gazetelerden, ekranlardan izledikçe bile kötü oluyorlardı. İyiye yorup, “yok artık” deyip biraz da abartı yapıldığını düşünüp çeviriyorlardı yüzlerini de kendilerini muhafaza edebiliyorlardı. Ah gitmeyeydiniz, ah bu kadar boş bırakmayaydınız diye dövünmenin de anlamı yoktu. Her devir, kendi oyuncu kadrosuyla sahnedeki yerini almakta, kendi senaristinin senaryosuna kendini vererek oyununu oynamakta.  Bizim kuşağa da düşen, ne yazık ki hem o öpülesi ellerin kokusunu almak, hem de içinde yaşadığımız zamanın, görmeyi tahammül edemediğimiz bayağılıklarının kendimizi alaşağı etmesine izin vermemek. Genelde o yaşına rağmen onu daha pozitif, daha üretken görmeye alışmıştım. En azından bizi görünce belki diğer hallerini kendine saklıyor diye de düşünürdüm ama bu 24 Kasım’da biraz dalgın, biraz düşünceli, biraz bitkindi. Sormadan edemedim. Masanın üzerinde yeni gelmiş gibi görünen çiçek demetini gösterdi. Bizden az önce bir grup öğrencisi gelmiş. Bilirdim, anlatırdı onları tek tek. Bazen eski çocukluk fotoğraflarını da gösterir ve anlatırken o günleri yaşar, duygulanırdı. Bazen dalıp takıldığı da olurdu ve anlardım ki özeline dair bir yere gelip duraksamıştı. Söylemek istediği cümleler gelip boğazına takılmış, orada kalmasını hatta yutkunup da daha derinlerde kimsenin göremeyeceği, uzanamayacağı yerlerde kalsın istemişti.  Bu sefer de öyle olmuştı ama onu her zaman üretken, neşeli gören ben, onun üstelik de 24 Kasım gibi bir tarihte böyle hüzünle kalmasına gönlüm razı olmamıştı. Yanına gidip kolumu boynuna dolayınca gözleri doldu. Az önce gelen öğrencileri yine her zamanki gibi cıvıl cıvıl gelip neşelendirmişler, pek memnun olmuş, oturmuşlar biraz da sohbet etmişler ama aralarında konuşurlarken öyle bir laf etmişler, öyle bir takılmış ki sormayın.  O lafı söylerken ki gevşekliklerine mi üzülsün, o lafı o ağızlara hiç yakıştıramadığına mı üzülsün bilememiş. Üzüp, canlarını da sıkmak istememiş ve sadece tutulmuş, şoka girmiş adeta.  “Ne kadar para, o kadar hizmet beklesinler bizden” diyormuşlar. Başkasına gelince şapur şupur, öğretmene gelince Yarabbi Şükürmüş. Artık enayi değillermiş, artık gözleri açılmış, artık bedavaya öğretmenlik falan devri geçmiş.   Bu sözlerin neresinden tutsun, hangisine cevap versin bilememiş. Aslında söyleyecek o kadar çok şeyi, bu konuda anlatacak o kadar çok cümleler gelmiş ki diline ama bugün 24 Kasım’mış, onların günüymüş. Kendi günleri gelip geçmiş ve şimdi artık bu gün de onların günüymüş ve içindeki bütün fırtınalara rağmen kapatmış ağzını, tutmuş kendini. Öğretmen oldular diye yetişmelerinde az çok payının olduğu kadarıyla o zamana kadar bakıp sevinen, başarılarıyla gururlanan emektar öğretmen, artık öğretemem diyen öğrencilerinin o sözleriyle adeta donakalmış oturduğu yerde. Bizim anamız vardı, babamız vardı, öğretmenlerimiz vardı ve bizi arkamızdan dualarla yollamışlardı görev yerlerimize. Oralara gidince gördük ki bizim gerçekten sahip olduklarımızın birçoğuna sahip olamayan o kadar çok insan, gözünü bize dikmiş, o kadar çok muhtaç insan vardı ki… Paramız, maaşımız hiç gelmese ne olurdu ki? Kalkıp istifa etmeyi hiç düşünürler miydi? Şayet düşünseler, geriye dönüp anne babalarının, öğretmenlerinin yüzlerine nasıl bakabilirlerdi ki? Bazı meslekler, bazı görevler vardır ki asla para pul için yapılmaz! Hatta para pul, o mesleklerle, o görevlerle aynı cümle içinde anılamazlar bile. Bu görevleri de sıralasak, listenin en başında olurdu öğretmenlik. Onun gözleri, benim içim dolmuş, içime sığmıyordu sanki.  Teskin etmeye kalksam da, şimdi bütün meslekler ne yazık bu hale geldi gibi çok inanmadığım zorlama cümleler kursam da o dolmuştu bir kere. Hepsi, bütün meslekler, bütün insanlar öyle olsa bile öğretmenlik öyle olamaz, olmamalı diyordu. Haklısın öğretmenim! Hem de yerden göğe kadar haklısın. Seni bu günde bile bütün bunları düşündürenler o kadar sıradan, o kadar bayağılar ki… Ve sen o kadar yüce, o kadar asilsin ki… Öğretmenler Günün kutlu olsun. Hasretle öpüyorum ellerinden.   Erdal ÇİL cerdal48@gmail.com
Ekleme Tarihi: 29 Kasım 2022 - Salı

BİR ÖĞRETMENLER GÜNÜ HATIRASI

Öğretmenler Günüydü.
Hepimizin unutamadığı, adları geçtiğinde hep saygı ile hatırladığı bir öğretmeni vardır gönlünün en müstesna yerlerinde.
Ayağa kalkma, ayakta durma çabasının en yoğun olduğu bir döneminizde ya elleri yetişmiştir imdadınıza ya da sözleri şimşek gibi çakmıştır zihninizde de düşmemişsinizdir, ayakta kalmış, yürümüşsünüzdür.
Sadece bu yüzden bile gönüllerinizin en müstesna yerlerini çoktan hak etmişlerdir etmesine de böylesine hayatınızda iyi, güzel izler bırakabilmiş insanların da derinlerde bir yerlerde, elden ayaktan uzak kalmalarına da sizi bilmem ama gönlüm hiç razı olmuyor.
Bu yüzden yılda bir ile de yetinmem ve fırsat buldukça gider kapılarına dayanır, ellerini başıma koyarım.
Geçtiğimiz 24 Kasım’ ı vesile kılıp buyur edildiğim evinde onu izlerken, dinlerken bu duygularla baktım gözlerinin içine. 
Neler görmüşler, yaşamışlar ve çekilmişlerdi köşelerine.
Ve ne kadar boş bırakmışlardı dışarıyı.
Yerlerini sürülere, çığırtkanlara, yapmacık ilişkilere, süslü sözlere bırakmışlar, kapılarını pencerelerini sıkıca kapayıp kapanmışlardı odalarına.
Bıraktıkları öğretmenler odalarını arada bir değil, sadece bir defa gidip çok değil bir saat bile kalabilseler bilmem görüp duyduklarına kalp sağlıkları ne kadar müsaade ederdi. 
Ne kadar tahammül edebilirlerdi o odalarda, okullarının koridorlarında gördükleri insan manzaralarına?
Okulların bu kadar sürülerin istilasına uğradığı bir ortamda sokaklar, iş hayatı, evler ne kadar güvende olabilirdi ki?
Kaldı ki okulu, sokağı, evleri gazetelerden, ekranlardan izledikçe bile kötü oluyorlardı. İyiye yorup, “yok artık” deyip biraz da abartı yapıldığını düşünüp çeviriyorlardı yüzlerini de kendilerini muhafaza edebiliyorlardı.
Ah gitmeyeydiniz, ah bu kadar boş bırakmayaydınız diye dövünmenin de anlamı yoktu. Her devir, kendi oyuncu kadrosuyla sahnedeki yerini almakta, kendi senaristinin senaryosuna kendini vererek oyununu oynamakta. 
Bizim kuşağa da düşen, ne yazık ki hem o öpülesi ellerin kokusunu almak, hem de içinde yaşadığımız zamanın, görmeyi tahammül edemediğimiz bayağılıklarının kendimizi alaşağı etmesine izin vermemek.
Genelde o yaşına rağmen onu daha pozitif, daha üretken görmeye alışmıştım. En azından bizi görünce belki diğer hallerini kendine saklıyor diye de düşünürdüm ama bu 24 Kasım’da biraz dalgın, biraz düşünceli, biraz bitkindi. Sormadan edemedim.
Masanın üzerinde yeni gelmiş gibi görünen çiçek demetini gösterdi. Bizden az önce bir grup öğrencisi gelmiş. Bilirdim, anlatırdı onları tek tek. Bazen eski çocukluk fotoğraflarını da gösterir ve anlatırken o günleri yaşar, duygulanırdı. Bazen dalıp takıldığı da olurdu ve anlardım ki özeline dair bir yere gelip duraksamıştı. Söylemek istediği cümleler gelip boğazına takılmış, orada kalmasını hatta yutkunup da daha derinlerde kimsenin göremeyeceği, uzanamayacağı yerlerde kalsın istemişti. 
Bu sefer de öyle olmuştı ama onu her zaman üretken, neşeli gören ben, onun üstelik de 24 Kasım gibi bir tarihte böyle hüzünle kalmasına gönlüm razı olmamıştı. Yanına gidip kolumu boynuna dolayınca gözleri doldu. Az önce gelen öğrencileri yine her zamanki gibi cıvıl cıvıl gelip neşelendirmişler, pek memnun olmuş, oturmuşlar biraz da sohbet etmişler ama aralarında konuşurlarken öyle bir laf etmişler, öyle bir takılmış ki sormayın. 
O lafı söylerken ki gevşekliklerine mi üzülsün, o lafı o ağızlara hiç yakıştıramadığına mı üzülsün bilememiş. Üzüp, canlarını da sıkmak istememiş ve sadece tutulmuş, şoka girmiş adeta. 
“Ne kadar para, o kadar hizmet beklesinler bizden” diyormuşlar. Başkasına gelince şapur şupur, öğretmene gelince Yarabbi Şükürmüş. Artık enayi değillermiş, artık gözleri açılmış, artık bedavaya öğretmenlik falan devri geçmiş.  
Bu sözlerin neresinden tutsun, hangisine cevap versin bilememiş. Aslında söyleyecek o kadar çok şeyi, bu konuda anlatacak o kadar çok cümleler gelmiş ki diline ama bugün 24 Kasım’mış, onların günüymüş. Kendi günleri gelip geçmiş ve şimdi artık bu gün de onların günüymüş ve içindeki bütün fırtınalara rağmen kapatmış ağzını, tutmuş kendini. Öğretmen oldular diye yetişmelerinde az çok payının olduğu kadarıyla o zamana kadar bakıp sevinen, başarılarıyla gururlanan emektar öğretmen, artık öğretemem diyen öğrencilerinin o sözleriyle adeta donakalmış oturduğu yerde.
Bizim anamız vardı, babamız vardı, öğretmenlerimiz vardı ve bizi arkamızdan dualarla yollamışlardı görev yerlerimize. Oralara gidince gördük ki bizim gerçekten sahip olduklarımızın birçoğuna sahip olamayan o kadar çok insan, gözünü bize dikmiş, o kadar çok muhtaç insan vardı ki… Paramız, maaşımız hiç gelmese ne olurdu ki? Kalkıp istifa etmeyi hiç düşünürler miydi? Şayet düşünseler, geriye dönüp anne babalarının, öğretmenlerinin yüzlerine nasıl bakabilirlerdi ki?
Bazı meslekler, bazı görevler vardır ki asla para pul için yapılmaz! Hatta para pul, o mesleklerle, o görevlerle aynı cümle içinde anılamazlar bile. Bu görevleri de sıralasak, listenin en başında olurdu öğretmenlik.
Onun gözleri, benim içim dolmuş, içime sığmıyordu sanki. 
Teskin etmeye kalksam da, şimdi bütün meslekler ne yazık bu hale geldi gibi çok inanmadığım zorlama cümleler kursam da o dolmuştu bir kere.
Hepsi, bütün meslekler, bütün insanlar öyle olsa bile öğretmenlik öyle olamaz, olmamalı diyordu.
Haklısın öğretmenim!
Hem de yerden göğe kadar haklısın.
Seni bu günde bile bütün bunları düşündürenler o kadar sıradan, o kadar bayağılar ki…
Ve sen o kadar yüce, o kadar asilsin ki…
Öğretmenler Günün kutlu olsun.
Hasretle öpüyorum ellerinden.
  Erdal ÇİL
cerdal48@gmail.com
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve 5n2khaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Ahmet Biycan Civan
(30.11.2022 14:11 - #161)
Mükemmel bir yazı, yüreğine sağlık başkanım...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve 5n2khaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Erdoğan Sağdıç
(30.11.2022 20:16 - #162)
Eyvallah, sağolasın üstad, ellerine, gönlüne sağlık.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve 5n2khaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

escort Ankara Sex hikayeleri Seks hikayeleri Porno izle