Her şehrin bir ruhu vardır ve bu ruh o şehirde yaşayanlara da sirayet eder.
O şehrin sokaklarında, caddelerinde gezen insanların, yaşayan insanların bakış açısı, motivasşonu, hedef ve amaçları bu ruhla yoğrulur, bu ruhla pişer.
Türkiye’nin 81 vilayetine bakıldığında hepsinde de bu ruhun şekillendirdiği insanları, sporu, sanatı, kültürü, yaşama kültürünü görebilirsiniz.
Örneğin, Ankara politika, siyaset ve bürokrasinin başkentidir, Ankara’da yaşayan insanlar için kariyer yapmak, bir yerlerde müdür olmak, daire başkanı olmak, genel müdür olmak, şube müdürü olmak her şeyden önemlidir, çünkü onlar Ankara’ya bu kariyeri yapmak amacıyla gelmişlerdir.
İstanbul ise hem ticaretin hem kültürün başkentidir, İstanbul’da yaşayan insanlar nasıl ticaret yapsam şeklinde düşünür, hep bu motivasyondadır, kendilerini hep bu yöne kanalize ederler, bu yönde geliştirirler, İstanbul’a bir şekilde gelen insanlar hısım akrabalarını da kendi yaptıkları ticaret etrafında şekillendirirler.
Çok özgün bir laf vardır; "Türkiye üretir, İstanbul tüketir", gerçekten bakıldığında İstanbul’un bütün yönleriyle Türkiye’nin ürettiği değerler üzerinde bir şekillendirme boyutu kurduğu görülecektir.
Türkiye’nin her tarafında üretilen ürünler bir şekilde İstanbul’a taşınır ve neredeyse Türkiye’nin 5’te 1’lik nüfusuna sahip olan İstanbul, Türkiye’nin ürettiklerini bir ticaret potasında eritir, ama bunun yanında İstanbul’un kozmopolit yapısıyla birlikte bir kültür şehri de olduğu görülecektir.
Gerek Osmanlı bakiyesi olması, gerek dünya başkentliğine bile aday olması dolayısıyla İstanbul, özellikle turizmin de başkentidir, diğer yandan kültür-sanat olaylarının başkenti de İstanbul’dur.
Antalya ise lokasyonu dolayısıyla tatilin başkentidir, dünyanın her yerinden gelen turistleri ağırlayan Antalyalılar, tatil, deniz, eğlence gibi konularda kendilerini motive etmişler ve ticaret potansiyellerini turizm üzerine kurgulamışlardır.
Gaziantep ise gastronominin başkentidir, bu şehide yaşayanlar yemek yemeyi de çok severler ve sürekli olarak lezzet geliştirmeye çalışırlar, gerek Türkiye, gerek dünya gastrononomi değerlerine hediye ettikleri Türk mutfağına sürekli lezzet değerleri katarak şehirlerini geliştirmeye çalışırlar.
Kayısının başkenti Malatya ise aynı zamanda siyasetçileriyle ünlü bir şehirdir, Malatya’da yaşayanlar iki cumhurbaşkanı, sayısız sanatçı yetiştirmiş, onlarca dünya markası tekstilciyi bağırlarından çıkarmışlardır, bu şehirde yaşayanlar da kendilerini üretmeye ve başarmaya, ön planda olmaya adamıştır.
Rize de Malatya gibidir, 3 başbakan çıkarmıştır, kıvrak zekalarını ön planda tutarak geliştirmeye çalışırlar.
Her şehrin kendisine has bir ruhunun olması, o şehirde bulunan yerel yönetimlerin en dikkate alması gereken konuların başında yer alıyor, çünkü yerel yönetim veya belediye bir şehrin çöpünü alan, kanalizasyonunu açan yerel yönetim olmamalıdır, içinde bulundukları şehre değer katacak, onları markalaştıracak çalışmalara imza atması gereken yerel yöneticiler olması gerekiyor.
Önümüzde bulunan yerel yönetimler seçimlerinde de şehirlerinin ruhunu anlayacak yöneticileri iş başına getirmemiz noktasında çok önemli kararlar almamız gerektiğini düşünüyorum, çünkü bu şehirlerde bizler yaşıyoruz, bu şehirlerin sokaklarında, caddelerinde bizler geziyoruz, bu şehirlerin marketlerinde, kasaplarından bizler alışveriş yapıyoruz.
Yaşadığımız şehre değer katacak, şehrimizi markalaştıracak yerel yöneticiler, bizi biz yapacak değerlere önem vermelidir, şehrimizi, Türkiye’nin diğer şehirlerinden ayıracak özelliklerini ortaya koyup, bunları ön plana çıkarıp, şehrimizi farklılaştırmalı, markalaştırmalıdır.
Şehirlerde gezen insanlar, şehirlerini markalaştıracak, şehirlerine ruh katacak yöneticileri seçmek zorundadır, ben bunu çok önemsiyorum.
Sokaklarımızın pırıl pırıl olması, çöplerin toplanması elbette önemli, ama yaşadığımız bölgenin, yaşadığımız ilçenin de bir ruhunun olması gerekmiyor mu?
Bunu bizler başarabiliriz, bunu sokaklarında, caddelerinde birlikte gezdiğimiz insanlarla birlikte bizler başarabiliriz, bizim görevimiz sadece evimize ekmek götürmekten ibaret değil, ekmeğini yediğimiz şehre ahd-e vefımızı da bir şekilde ödemek.
Bunu nasıl sağlayacağız, tabi ki bunu el birliğiyle sağlayacağız, komşuluk haklarımızla sağlayacağız, komşusu açken tok yatan bizden değildir diyen Peygamberimizin düsturunu hayata geçirerek sağlayacağız.
Birbirimize ne kadar çok kenetlenebilirsek, şehrimize de o kadar ruh katabiliriz.