Amasya evden eve nakliyat Artvin evden eve nakliyat Aydın evden eve nakliyat Balıkesir evden eve nakliyat Batman evden eve nakliyat Bayburt evden eve nakliyat Bingöl evden eve nakliyat Bitlis evden eve nakliyat Burdur evden eve nakliyat Çanakkale evden eve nakliyat

Hakan Berktaş    (Sosyal Hizmet Uzmanı)
Köşe Yazarı
Hakan Berktaş (Sosyal Hizmet Uzmanı)
 

SİYASETİ KİMLER YAPIYOR?

Bizde siyasi rekabeti çekenler, yarışa girenler siyasi partilerdir.  Kazansa da, kaybetse de, o siyasi parti sonuçlarına katlanmaktadır.  Türkiye’nin siyasi tarihine baktığımızda siyaseti TBMM ve siyasi partiler dışında o kadar çok kişi ve kurumlar yapmaktadır ki, dünyada eşi benzeri yoktur. Siyaseti onlar yapıyor, ceremesini siyasi partiler ve Türk halkı çekiyor. Türkiye Cumhuriyeti kuruldu kurulalı siyasete hep ideolojik yaklaşılmıştır, hâlbuki Avrupa veya Amerika’da olduğu gibi ülkemizdeki siyasi partiler de hükümetten hizmet beklemelidir, ekonomik anlamda refah düzeyini arttırmasını beklemelidir, insan hakları ve özgürlükler anlamında geliştirilmiş kanunlar beklemelidir.  Uluslararası ilişkilerde ülkenin dünya siyasetinde itibarlı ve saygın bir duruma getirilmesini, dışarıya karşı güçlü olacak uygulamaları ortaya koymasını beklemelidir.  Ancak ülkemizde buna izin verilmedi, sürekli olarak konu ideolojik çatışmalara getirildi, ülke içerisindeki birlik ve dirlik bozulmaya çalışıldı. İnsanların veya seçmenlerin verecekleri bir oyun karşılığında alacakları hizmeti, refahı bir kenara bırakıp, sağcılık, solculuk, milliyetçilik, Atatürkçülük, muhafazakârlık, çağdaşlık, gericilik, komünistlik, sosyalistlik, emekçilik, şeriatçılık, yobazlık ve benzeri söylemlerle ideolojik saplantılara sürüklemeye çalıştılar.  İnsanlar bir partiyi seçerken bunları göz önüne alarak oy vermesi gerekiyormuş gibi yönlendirmeye çalıştılar.  Hizmet üretemeyenler ideoloji üretme peşine düştü, ama şunu unutmayın ki, dünyanın en rahat işi konuşmaktır. Değerli okuyucularım bu fakir 51 yaşında ve bu yaşıma kadar öğrendiğim  gerçeklik, insanların ne söylediğine değil, neyi yaptığına bakmanın daha doğru olduğudur.  Bütün siyasi partiler bir çok vaadler vermektedir, ancak önemli olan neyi yaptıklarıdır. "İyi hizmeti kimin yaptığının önemi yok, önemli olan benim gibi düşünmeli, benim gibi yaşamalı, benimle aynı mezhepten olmalı" görüşü ön plana çıkarılmaktadır.  Oysa bu görüşe sahip olanlar ağzıyla kuş tutsa nafile, ne yaparlarsa yapsınlar akıl fikir sahibi halkımızdan oy alamazlar, tercih edilmezler. Toplum hükümetten veya seçilen iradeden hizmet beklemektedir, ideolojiler karın doyurmamaktadır. Ayrıca, kendisi gibi düşünmeyen, kendi idelojik görüşlerine uymayan partileri tercih edenleri de sürekli aşağılayarak, küçük görerek, psikolojik baskı altına almaya çalışıyorlar, nasıl mı? Odun kafalı, bidon kafalı, koyun, yobaz, gerici, örümcek kafalı gibi deyim ve sıfatlarla aptal muamelesi yaparak, aşağılayarak, hor görerek. Avrupa ve Amerika'ya baktığımızda siyaseti siyasi partiler ve meclis yapmaktadır, monarşiyle yönetilen ülkelerde var olan kraliyet aileleri, batıdaki krallar veya kraliçeler bile çıkıp bir siyasi söylemde bulunmaz.  Hiç bir Avrupa ülkesinde iş ve meslek odaları, askerler, komutanlar, yargı mensupları, üniversite hocaları ve yönetimleri, şarkıcılar, komedyenler ve benzeri kişi ve gruplar bunu yapmaz, ama bizde her nedense bugüne kadar her önüne gelen yapmıştır. Bizde bilim yapması, araştırmalar yapması, projeler üretmesi, yayınlar çıkarması gereken üniversiteler, kendi asli görevlerini bırakıp siyasetle, insanların yaşam tarzları ile uğraşıyorlar. Kadınların başörtüsüyle, erkeklerin sakal şekliyle uğraşmaya, müdahale etmeye, sürekli basında, medyada siyasi söylemlerle siyasi partilere ayar vermeye çalışıyorlar. Ülkeyi koruması gereken askerler bundan 10-15 yıl öncesine kadar siyasetin içinden çıkmıyordu. İnsanların hayat şekline,  giyim tarzına müdahale edip, ülke dışındaki düşmanları değil de, kendi halkına karşı gücünü gösteriyorlardı ve kendilerince tanklarla demokrasiye balans ayarı çekiyorlardı, bunun dışında her 10 yılda bir darbelerle yönetime geliyorlardı.  10-15 yıl öncesine kadar sokaktaki vatandaşa TSK  komutanlarını, Genelkurmay Başkanı'nın adını sorsanız hepsini ezbere bilirlerdi, bugün Genelkurmay Başkanı'nın adını sorun kimse bilmez.  Ancak telefonlarındaki arama motoruna bakıp söylerler, tıpkı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi. Asıl görevleri kendi meslek odalarında mesleklerinin sorunlarıyla ilgilenmek ve alanlarını geliştirip zenginleştirmek olanlar, bunu yapmayı bırakıp aktif siyasetin içinden çıkmamaktadır.  Meslek odalarının hiç birinin tüzüğünde aktif siyaset yapabilir, siyasi açıklama yapabilir diye bir madde yoktur. İçinde yaşadıkları toplumla hiçbir ortak paylaşımı bulunmayan, en lüks ilçelerde, semtlerde oturan, güvenlikli site veya villalarda yaşayan, uzmanlık alanları şarkı söylemek olan sanatçılar, komedi filmi çeken komedyenler bile bu ülkede siyasetin içindedir. İş dünyası dernekleri de aynı şekilde kendi kuruluş amaç ve misyonlarını bırakıp aktif siyasetin içerisinde olmayı tercih etmektedirler. Yine 10-15 yıl öncesine kadar hükümetlere ve siyasi partilere, üniversite hocaları, dekanları, rektörleri ayar çekiyordu.  Melek odaları vardı ki, bunlar kendi bilimsel çalışmalarını bir kenara bırakıp, öğrencilerinin dini inançları ve görüşlerini değiştirmeye yönelik telkin ve baskı eyleminde bulunan akademisyenlerin yüz karası olarak tarihe geçti. Ve artık bu yanlış anlayış, bu çirkin davranış son bulsun, herkes işini baksın, siyaseti de siyasetçi yapsın.
Ekleme Tarihi: 10 Ekim 2022 - Pazartesi

SİYASETİ KİMLER YAPIYOR?

Bizde siyasi rekabeti çekenler, yarışa girenler siyasi partilerdir. 

Kazansa da, kaybetse de, o siyasi parti sonuçlarına katlanmaktadır. 

Türkiye’nin siyasi tarihine baktığımızda siyaseti TBMM ve siyasi partiler dışında o kadar çok kişi ve kurumlar yapmaktadır ki, dünyada eşi benzeri yoktur.

Siyaseti onlar yapıyor, ceremesini siyasi partiler ve Türk halkı çekiyor.

Türkiye Cumhuriyeti kuruldu kurulalı siyasete hep ideolojik yaklaşılmıştır, hâlbuki Avrupa veya Amerika’da olduğu gibi ülkemizdeki siyasi partiler de hükümetten hizmet beklemelidir, ekonomik anlamda refah düzeyini arttırmasını beklemelidir, insan hakları ve özgürlükler anlamında geliştirilmiş kanunlar beklemelidir. 

Uluslararası ilişkilerde ülkenin dünya siyasetinde itibarlı ve saygın bir duruma getirilmesini, dışarıya karşı güçlü olacak uygulamaları ortaya koymasını beklemelidir. 

Ancak ülkemizde buna izin verilmedi, sürekli olarak konu ideolojik çatışmalara getirildi, ülke içerisindeki birlik ve dirlik bozulmaya çalışıldı.

İnsanların veya seçmenlerin verecekleri bir oyun karşılığında alacakları hizmeti, refahı bir kenara bırakıp, sağcılık, solculuk, milliyetçilik, Atatürkçülük, muhafazakârlık, çağdaşlık, gericilik, komünistlik, sosyalistlik, emekçilik, şeriatçılık, yobazlık ve benzeri söylemlerle ideolojik saplantılara sürüklemeye çalıştılar. 

İnsanlar bir partiyi seçerken bunları göz önüne alarak oy vermesi gerekiyormuş gibi yönlendirmeye çalıştılar. 

Hizmet üretemeyenler ideoloji üretme peşine düştü, ama şunu unutmayın ki, dünyanın en rahat işi konuşmaktır.

Değerli okuyucularım bu fakir 51 yaşında ve bu yaşıma kadar öğrendiğim  gerçeklik, insanların ne söylediğine değil, neyi yaptığına bakmanın daha doğru olduğudur. 

Bütün siyasi partiler bir çok vaadler vermektedir, ancak önemli olan neyi yaptıklarıdır.

"İyi hizmeti kimin yaptığının önemi yok, önemli olan benim gibi düşünmeli, benim gibi yaşamalı, benimle aynı mezhepten olmalı" görüşü ön plana çıkarılmaktadır. 

Oysa bu görüşe sahip olanlar ağzıyla kuş tutsa nafile, ne yaparlarsa yapsınlar akıl fikir sahibi halkımızdan oy alamazlar, tercih edilmezler.

Toplum hükümetten veya seçilen iradeden hizmet beklemektedir, ideolojiler karın doyurmamaktadır.

Ayrıca, kendisi gibi düşünmeyen, kendi idelojik görüşlerine uymayan partileri tercih edenleri de sürekli aşağılayarak, küçük görerek, psikolojik baskı altına almaya çalışıyorlar, nasıl mı? Odun kafalı, bidon kafalı, koyun, yobaz, gerici, örümcek kafalı gibi deyim ve sıfatlarla aptal muamelesi yaparak, aşağılayarak, hor görerek.

Avrupa ve Amerika'ya baktığımızda siyaseti siyasi partiler ve meclis yapmaktadır, monarşiyle yönetilen ülkelerde var olan kraliyet aileleri, batıdaki krallar veya kraliçeler bile çıkıp bir siyasi söylemde bulunmaz. 

Hiç bir Avrupa ülkesinde iş ve meslek odaları, askerler, komutanlar, yargı mensupları, üniversite hocaları ve yönetimleri, şarkıcılar, komedyenler ve benzeri kişi ve gruplar bunu yapmaz, ama bizde her nedense bugüne kadar her önüne gelen yapmıştır.

Bizde bilim yapması, araştırmalar yapması, projeler üretmesi, yayınlar çıkarması gereken üniversiteler, kendi asli görevlerini bırakıp siyasetle, insanların yaşam tarzları ile uğraşıyorlar.

Kadınların başörtüsüyle, erkeklerin sakal şekliyle uğraşmaya, müdahale etmeye, sürekli basında, medyada siyasi söylemlerle siyasi partilere ayar vermeye çalışıyorlar.

Ülkeyi koruması gereken askerler bundan 10-15 yıl öncesine kadar siyasetin içinden çıkmıyordu.

İnsanların hayat şekline,  giyim tarzına müdahale edip, ülke dışındaki düşmanları değil de, kendi halkına karşı gücünü gösteriyorlardı ve kendilerince tanklarla demokrasiye balans ayarı çekiyorlardı, bunun dışında her 10 yılda bir darbelerle yönetime geliyorlardı. 

10-15 yıl öncesine kadar sokaktaki vatandaşa TSK  komutanlarını, Genelkurmay Başkanı'nın adını sorsanız hepsini ezbere bilirlerdi, bugün Genelkurmay Başkanı'nın adını sorun kimse bilmez. 

Ancak telefonlarındaki arama motoruna bakıp söylerler, tıpkı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi.

Asıl görevleri kendi meslek odalarında mesleklerinin sorunlarıyla ilgilenmek ve alanlarını geliştirip zenginleştirmek olanlar, bunu yapmayı bırakıp aktif siyasetin içinden çıkmamaktadır. 

Meslek odalarının hiç birinin tüzüğünde aktif siyaset yapabilir, siyasi açıklama yapabilir diye bir madde yoktur.

İçinde yaşadıkları toplumla hiçbir ortak paylaşımı bulunmayan, en lüks ilçelerde, semtlerde oturan, güvenlikli site veya villalarda yaşayan, uzmanlık alanları şarkı söylemek olan sanatçılar, komedi filmi çeken komedyenler bile bu ülkede siyasetin içindedir.

İş dünyası dernekleri de aynı şekilde kendi kuruluş amaç ve misyonlarını bırakıp aktif siyasetin içerisinde olmayı tercih etmektedirler.

Yine 10-15 yıl öncesine kadar hükümetlere ve siyasi partilere, üniversite hocaları, dekanları, rektörleri ayar çekiyordu. 

Melek odaları vardı ki, bunlar kendi bilimsel çalışmalarını bir kenara bırakıp, öğrencilerinin dini inançları ve görüşlerini değiştirmeye yönelik telkin ve baskı eyleminde bulunan akademisyenlerin yüz karası olarak tarihe geçti.

Ve artık bu yanlış anlayış, bu çirkin davranış son bulsun, herkes işini baksın, siyaseti de siyasetçi yapsın.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve 5n2khaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

escort Ankara Sex hikayeleri Seks hikayeleri Porno izle