Bugün benim yaşımda olanların, yani yarım asrı devirenlerin 'İcazet' dendiğinde aklına kelimenin anlamı değil, Amerika gelir.
Bizim için sıradan bir kelime değildir, anlamı içinde aşırı dozda yüklem gizlidir, bulaşıcı bir hastalık, ölümcül bir virüs, korkunç bir karabasan gibidir.
Ülke olarak eziklik, siniklik, güçsüzlük, acizlik, özgüvensizlik, el avuç açma, aman dilenme gibi davranışların baş nedenidir.
'Amerika'nın icazeti' ülkeyi yöneten her başbakan için söylenmiştir, her başbakanımızın, hatta darbe yapan başkomutanlarımızın bu icazet ile hareket ettiği iddia edilir.
Yani vatanımızı yönetenleri biz vatandaşlar değil de, Amerika belirliyormuş, Amerika icazet vermezse bizim oylarımızın bir önemi yokmuş gibi anlatılır.
Üstelik bunun tam da böyle olduğunu iddia edenler kimlerdir biliyor musunuz, söylemeye dilim varmıyor ama utanarak belirtmeliyim; bizim kelli felli, kalemi kuvvetli, kelime hokkabazı, sözde Türk gazeteci ve yazarları.
Evet, yanlış duymadınız, yıllardır Türk basınının her köşesini tutmuş bu soytarı takımı, Amerika'nın iktidara getirmek istediği anamuhalefet liderlerine icazet verdiğinden söz eder durur.
Biz Türk okurları da öküzün trene baktığı gibi bize ve liderlerimize atılan bu iftirayı gözler, dinler, ama tek kelime edemeyiz.
Bir günden bir güne, "Ey gazeteci, ey yazar, Amerika da kim oluyormuş ki benim oyumla seçilene icazet verecekmiş, haddini bil haddini, haddini bilmezsen patlatırlar enseni" diyemedik.
Onlara göre yedi düvele meydan okumuş başkomutan İsmet İnönü'den, halkın neredeyse tamamının oyunu alarak Başbakan olmuş Adnan Menderes'e, Bülent Ecevit'ten Süleyman Demirel'e, Necmettin Erbakan'dan Tansu Çiller'e, Recep Tayyip Erdoğan'dan Kemal Kılıçdaroğlu'na kadar tüm liderler Amerika'nın kapı kuludur ve icazetle başa gelmişlerdir.
Hatta son darbeci Kenan Evren'e kadar tüm darbeler de Amerika'nın icazeti ile gerçekleşmiştir ve Amerika'nın icazeti olmadan bunların hiç biri hiç bir şey yapamazmış.
Hay Amerika kadar taş düşsün başınıza da altında kalıp ezilin, sizi gidi halkına inanmaz, ülkesine güvenmez, Amerikan üniversitesi diplomalı, Amerikan pasaportlu, Amerikan klisesinde vaftizlenmiş, Amerikan çift vatandaşı ve de Amerikan şeref madalyalı satılmış kalemler.
Şimdi arayıp durun bakalım Kemal Kılıçdaroğlu Amerika'daki bilinmeyen, duyulmayan, görülmeyen 8 saatini nerede, kimlerle, ne yaparak geçirdi?
Kemal Kılıçdaroğlu'na icazet verildi mi, yoksa talebi ret mi edildi?
Eğer talebi ret edildiyse Amerika icazeti bir kez daha Erdoğan'a mı verecek?
Sağcı gazeteciler Kılıçdaroğlu'na, solcular Erdoğan'a icazet peşinde.
Oysa gerçek icazetçi kalemler bir Truva atı gibi her yerde.