20 yılı aşkın süredir iktidarda olmanın, yönetmenin, olur olmaz alkışlanmanın, elbet bir zehri oluşacaktı, biz buna güç zehirlenmesi diyoruz.
Başkan Recep Tayyip Erdoğan zaten elit ve kimlikli kişilerden oluşturduğu AKP yöneticilerini bu konuda uyarmış, halka tepeden bakmaya başlayanı alaşağı edeceğini söylemişti.
Erdoğan sadece kendisinin istişare ederek belirlediği politikaları seslendiren, anlatan, duyuran, bunu yapanların ise mütevazi kalmasını isteyen bir lider; bakanlara, vekillere, il ve ilçe başkanlarına, belediye başkanlarına, belediye meclis üyelerine, alayına bakın, tek yaptıkları Erdoğan'ın politikalarını aktarmak, onun dışında mütevazi bir kimlikle gönüller kazanmak için halkla bütünleşmektir, bu sayede bir sonraki seçimlerde yerlerini veya üst makamları garantilerler.
Haddini aşanlar, partililere ve vatandaşlara tepeden bakanlar, mütevazi davranmayanlar, Erdoğan tarafından kendilerine bahşedilen bu makamlardan alınırlar ve alt kadrolara verilirler.
Başına böyle bir durum gelen AKP'li ya yeni görevini kabullenir ve kendisinden beklenen role girer, ya da istifa ederek başka bir partiye geçer, istediği makama gelir ve orada güç gösterisine devam eder.
İşte, bakan bile yapılmışken, AKP'den ayrıldıktan veya egoları nedeniyle ayrılmak zorunda bırakıldıktan sonra DEVA'ya geçen, Genel Başkan Yardımcısı olan, Kılıçdaroğlu'nun kendi İl Başkanı Semih Balaban'ı harcayarak verdiği destekle CHP listesinde gösterilip hiç bilmediği ve bilinmediği Manisa'dan Milletvekili olan Selma Aliye Kavaf, koltuk hırsını törpüleyememiş siyasetçilere bir örnek olarak gösterilebilir.
Üstelik durumun tam da böyle olduğuna ilişkin yaşananlar var; zira kendi partilisiyle göz teması kurmayan, il örgütünde kim var, kim yok diye merak etmeyen, kayıtlı üyeleri tanımayan, telefonla bile arayıp hal hatır sormayan, çoğuyla tokalaşmamış biri tabi ki doğru yerde, doğru zamanda, doğru siyaset yapmak için değil, sadece kendi egoları için varolduğunu açıklıkla ortaya koyuyor.
Tüm bunların yanında halkla bütünleşmiyor, bütünleşmiş gibi görünmek için sivil toplum kuruluşlarına sığınıyor, sadece sivil toplum kuruluşlarının kendi gibi koltuk bağımlısı başkanlarını ziyaret ediyor, onlarla sohbet ediyor, basın mensuplarıyla mesafeli, hiç birini tanımıyor, yandaş medya ayrımı yapıyor desek, muhalif muhabirlerle de bir iletişim içinde değil, hakkında yazılanları umursamıyor, bir istişare yapmıyor.
Yani AKP'den bıraktırılma nedeni neyse, Başkan Erdoğan onda neyi beğenmediyse, aynı tavırları sürdürmeye devam ediyor.
Dahası çevresindeki danışmanları ve akıl hocaları da aynı kendisi gibi davranıyor, insanlara üstten ve tepeden bakıyor, hatta ona en yakın olduğunu iddia ettiği danışmanı bir medya grubunun çalışanlarına tehditler savurabiliyor.
Bu nasıl bir ego, nasıl bir güç zehirlenmesi ise biçare danışmana bile bulaşmış, küçük adam kendini dev aynasında sanıp şehrin en etkili basın kuruluşunu defalarca arayıp, basın mensuplarına defalarca hakaret edip, tehditler savurmuş; nedeni Kavaf ile ilgili yazılmış eleştirel bir yazı.
Yani bu şehre ait değilsin, bu şehre ait olanları harcayarak gelmişsin, paranın gücüyle tüm bunları başardığın iddia ediliyor, Başkan Erdoğan'ın beğenmediği huylara sahipsin, ağzından çıkanı bilmediğin için kalpleri kırmışsın, insanları incitmişsin, gönüllere girememiş, kovulmuşsun, üstelik hala akıllanmamışsın, birinci danışmanını bile kendine benzetmişsin.
Yani senden ne köy olur, ne kasaba.
Kendi şehrine hayrın oldu mu, Manisa'ya olsun?
Şehre geldiğin yok, gelişin olay.
Bari bu saatten sonra mütevazi ol.
Okuyucularım bilir; 'Eski AKP'liler DEVA Olamıyor' başlıklı yazımda 6'lı masayı uyarmış, bu kimliklerden uzak durmalarını istemiştim, ama ne fayda!
Neyse ki gerekli dersi seçimde halkımız verdi.
Yerel seçimler yaklaşıyor, kendinize çeki düzen verin, gözler üzerinizde.