Bugün 50 yaş civarında olan bizler ve babalarımız, yani yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin evlatları, meğer bu vatanın en güzel günlerini yaşamışız.
İmparatorluktan Cumhuriyete geçerken dedelerimizin bizzat cephede yer aldığı, geride kan ve gözyaşı bırakan savaşları, kanlı mücadeleleri, ölümleri, yokluk, kıtlık ve açlıkla beraber, binbir çeşit hastalıkları gözönüne alındığımızda ve bugün dünyamızın koronavirüsle amansız mücadelesini düşündüğümüzde ne kadar şanslı bir kuşak olduğumuzu görüyorum.
Atatürk'ün bize emanet ettiği vatanımızda masmavi denizleri, yemyeşil ormanları, göz alabildiğine uzanan bereketli ovaları, üzerinde boy veren altın sarısı başakları, yaylaları, meraları, avucumuzla suyunu içtiğimiz akarsuları, parıldayarak akan şelaleleri görüp, tertemiz havayı soluduk.
Öğretmenlerin eseriydik, milletin efendisiydi köylü, sanayinin en değerli çarkıydı işçi, başta Atamız, Türk hekimlerine emanet etmiştik kendimizi, yarınlar için çalışıyorduk, damarlarımızdaki asil kana güveniyorduk, demir ağlarla örmüştük vatanı, istikbalin göklerde olduğunu biliyorduk.
Evet, en güzel günleri biz yaşadık, ekonomik refahı, toplumsal barışı, hak ve adaleti, demokrasiyi iliklerimize kadar htik, özgüvenli, mutlu, umutlu yurttaşlar olarak yaşadık.
Şimdi sadece denizler kirlenmiyor, dereler kurumuyor, tarlalar talan edilmiyor, ormanlar yanmıyor; çağ yanıyor, insanlık ölüyor, yaşam bitiyor.
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan hanımefendi de bu durumun farkında ve sorunun çözümü için çok başarılı bir proje yürütüyor.
Hanımefendi, 5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle yayımladığı mesajda, iklim değişikliğinin dünyanın ve yaşamın çehresini her zamankinden daha şiddetli değiştiren, hiçbir ülkeyi ve bireyi teğet geçmeyen küresel bir sorun olduğunu söylemişti.
Şu sözleri de bence çok önemli; "Durduğumuz yol ayrımında, atacağımız doğru adımlarla gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya armağan etme imkanına halen sahibiz, varlığımızın bağlı olduğu ekosistemleri tehlikeye atmak, doğal kaynakların hiç bitmeyeceği yanılgısı içinde olmak ve tüketimin küresel bir kültür haline gelmesi, tabiatın artık kaldıramadığı stresin ana nedenlerini oluşturuyor, şimdi, iklim değişikliğini tersine çevirebilecek son nesil olma bilinciyle, tabiatla dengeli, ölçülü ve ahenk içindeki bir ilişkiyi yeniden tesis etmeliyiz."
Tam da bu noktada benim Emine Erdoğan hanımefendiden ricam şudur; lütfen gazete, radyo ve televizyonlardan reklamları kaldırın.
Çağımızın belki koronadan daha zararlı ve ölümcül olan hastalığı reklamlardır.
Kapitalizmin, kar hırsının, tüketim çılgınlığının en büyük silahı reklamlardır.
Tüketimin küresel bir kültür haline gelmesinin kaynağı reklamlardır.
Bu kaynak yok edilirse dünyamız da kurtulacaktır.
Durdurun reklamları, rica ediyorum.